- Volkswagen’in Şehirli Elektriklisi ID.4 Satışa Sunuldu
- PEUGEOT, 7 Koltuklu SUV Modeli 5008 ve E-5008’i Türkiye’de Satışa Sundu
- İş Dünyasındaki Kadınların Başarılarına Yeni Bir Rol Model; “Didem Aras’ın Başarılarla Dolu Yolculuğu”
- BYD Türkiye, Altı Modelle Heyecan Verici Yeni Dönemini Başlatıyor
- Koçaslanlar, Elektrikli Araç Şarj İstasyonu Sektörüne Güçlü Bir Giriş Yapıyor
- Otokar Pick-up Pazarına Foton Tunland İle Güçlü Bir Giriş Yapıyor
- IONIQ 5 N Türkiye’de
- Petrol Ofisi Maxima 2024 Türkiye Ralli Şampiyonası’nın Kazananı 18 Yaşındaki Pilot Kerem Kazaz Oldu
- OYDER Otomotiv Kongresi 5 Yıl Aranın Ardından Düzenlendi
- Yeni Fiat 600 Türkiye’de
Toplum, Kadın ve Şiddet
Türkiye ‘de her dokuz kadından 8 ‘i şiddet görüyor!
Toplumsal girdabın en temel yolsuzluğu sevgisizlik olduğunun kanıtıdır, şiddet. Türevleri ekseninde çeşitlilik vücudumuzda, ruhumuzda, yaralarımızda, içsel durulmaz dinginliğimizde kol geziyor. ‘ Ne verirsen kadın çoğaltır ‘ namlusundan çıkan saçmalar, uluorta fütursuzca âdemiyetini dile getirdiğini görmekteyiz.
Anayasa Kadın Hakları literatüründe kadın erkek eşitliği, hak arama özgürlüğü, ailenin korunmasında eşitlik gibi ideolojik kavramların konusu, Batı dünyasındaki gelişme ekseninde 19. Yüzyıldan bu yana gündemde olsa da maalesef toplumsal ve kültürel baskıyı çok derin hisseder nitelikteyiz. Gözlerinizi kapattığınız her şiddet, aslında sivil toplum örgütüne başvuramayan kadınların sessizliğine yumduğunuz göz olarak toplumun kadınını kör, dilsiz ve savunmasız kılmaktadır.
Şiddetin kırsal alanlarda yoğunlukta olduğu yanılgısı bizleri aldatmasın. Kentin, medeniyetin, eğitimin, farkındalık mekanizmasının eşgüdüm olduğu yerlerde kadınlarımız toplum konjonktürüne zarar gelmesin diye susmayı ve şiddetin sürmesine izin verdiğini kanıksamış durumdayız. Oysa 1998 yılında ‘Ailenin Korunmasına Dair Kanun’ yürürlüğe girdi.
Türkiye’de aile içi şiddete uğrayan kişilerin temel nedeni artık eğitimsizlik değil, sevgisizlik…
8 Şubat 1935 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Beşinci Dönem Seçiminde 17 kadın milletvekili seçildi ve ilk kez meclise girdi. 1933 senesinde kadınlarımıza köylerde muhtar olma hakkı tanındı. İlk kadın bakanımız Türkan Akyol, 1971 yılında görevine getirildi. 17 Kasım 1972 senesinde Türkiye Ulusal Kadınlar Partisi kuruldu. Ne yazık ki, 12 Eylül 1980 darbesinde kapatıldı.
Türkiye Cumhuriyetinin ilk kadın Valisi Lale Aytaman oldu. 1993 senesinde İstanbul Üniversitesi’nde ilk Kadın Araştırmaları Ana Bilim Dalı açıldı. Kadın dayanışma ve sığınma evleri açıldı. Türkiye Cumhuriyetinin ilk kadın başbakanı Tansu Çiller, 1993 senesinde hükümetini kurdu.
Yakın tarihimizin kadın isimleri çatısının oluşturulmasına etken olan asıl kahraman kadınlarımız, Kurtuluş Savaşı zamanında sütü ısıtıp askerini savaşa gönderen analarımız, nasırlı elleriyle top tüfek yekun toprağımıza kanını akıtan kadınlarımız köklü geçmişimizin gerçek kahramanları değil miydi?
Böyle bir tarihin izlerinden kadınlarımızın ötekileştirilmesi, namus kavramı ekseninde öldürülen, sözlü, fiziki, psikolojik baskı altında şiddete uğrayan kadınların üretmesini beklemek, ahmaklık değilde nedir efendiler? Aklınıza başınıza toplayın, kadınlar sevildikçe toplum güzelleşir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın hakları savunucusu Halide Edib Adıvar, Kurtuluş Savaşında rütbe almış savaş kahramanıdır. Eserlerinde kadının eğitilmesi ve toplumdaki yeri konumunu kaleme almıştır. Türk tarihinde yer alan kadın şahsiyetleri unutarak yolumuza ışık tutamayız. Tomris Hatun ilk kadı hükümdar, Gül Esin ilk kadın muhtar,
Nene Hatun 93 harbinde kadın kahraman, Sabiha Gökçen Dünyanın ilk kadın savaş pilotu ve daha nice kahraman kadınlarımızın hikâyelerini okumalıyız.
Peki toplumun kanayan yarası kadına şiddet neden, nasıl ve hangi sebeplerle meşrulaştırıldı? 15 yaş üstü 640 milyon kadın hayatlarında en az bir kez yakın ilişki kurduğu partnerinin şiddetine maruz kalmıştır.
‘ Kadına yönelik şiddet ister kamu, ister özel alanda ortaya çıksın, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik zarar veya ızdırap veren veya toplumsal cinsiyete dayalı her türlü eylem ve bu eylemlerle tehdit etme, zorlama ve keyfi olarak özgürlüğünden yoksun bırakma. ‘ durumudur.
Sosyal eylem niteliğindeki sinema ve televizyon yayınlarına baktığımızda normalleştirilen kadın erkek ilişkilerinin, aile kavgalarının, şiddetin ve ötekileştirilmenin zihinlerimize oynanan bir unsur olduğunu anlamalıyız.
Ben bir anneyim, ben bir kadınım, ben bir insanım! Yazmak bir eylem ise susmak yerine yazmak şiddete dur demenin belki bir adımı olacaktır. Ve sustukça şiddetin boyutu şekil değiştirerek bizleri yaralamayı devam edecektir.
Toplumdaki sosyal statümüzü işgal etmemek adına susmak mı, kadın haklarını korumak adına sesini yükseltmek mi karar sana ait? Unutma sesin başka bir kadının yoluna ışık olabilir.
Ey insanoğlu, seveceğin kadını öldürme!
Sevgimle
Özen Acar
0 comments